İMTİHAN DÜNYASI III

-Cehenneme girecek bazı gruplar-

KAFİRLER

“…Kim Allah’ın indirdiği ile hüküm vermezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Mâide Sûresi 44)

Allah’ın indirdiği kanunlar yerine başka kanunlarla hüküm veren yönetici, hakim vb… kişiler kâfirlerdir. Ey insanlar şunu unutmayın ki Allah bu kitabı evlerinizde süs eşyası yapasınız ve ölülere okuyasınız diye indirmemiştir. Onun kanunlarını tanımamak kişiyi kafir yapar.

“İnkâr edenlere gelince, onlar yüz üstü yıkılsınlar! Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bu onların Allah’ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Allah da bunun için onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed Sûresi 8-9)

Allah’ın ayetlerini beğenmemekte kişiyi kâfir yapar. Örneğin bir kişi Allah’ın varlığını, ahiretin varlığını ve daha bir çok şeyi kabul etmesine rağmen Allah’ın bir yasasını eleştirse kafir olur. Mesela Allah’ın yasakladığı faizi helal görse bu devirde böyle yasak mı olur gibi şeyler söylese o kişi kafir olur. Allah’ın şeriati Onun kanunları demektir. Allah’ın şeriatine, hilafete İslami değerlere karşı olmak, onlara çağdışı demek, Allah’ın herhangi bir emrini eleştirmek, küçümsemek kişiyi kafir yapar. Sadece Allah’ın var olduğuna inanmak, Ahmet, Mustafa, Ayşe ve bunlar gibi Müslüman isimlere sahip olmakta kişiyi bu kafirlikten kurtarmaz. Bugün bu tip isimler almalarına rağmen meydanlarda kahrolsun şeriat deme cüretinde bulunup İslama saldıran insanlar bulunmaktadırlar. Bu Allaha düşmanlıktan başka bir şey değildir.
“O, insanı bir damla sudan yarattı. Bir de bakarsın ki o, apaçık bir düşman kesilmiş! (Nahl Sûresi 4.Âyet)
Yoktan varedilen insanın Allah’a düşman kesilmesi ne kadar büyük bir nankörlüktür. Bugün bu düşmanlığı yapanlar arasında namaz kılıp, oruç tutanlar bile bulunmaktadır. Şu unutulmamalıdır ki İslam ibadetleriyle ve yasalarıyla bir bütündür. İslamı namaz, oruç gibi ibadetlerden ibaret görüpte yasalarını tanımamak kişiyi kafir yapar. Yani Kur’anın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanlar, Bakara suresi 85.ayette belirtilen tehditle karşı karşıyadırlar.

…Siz Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası ancak dünya hayatında rezil olmaktır. Onlar kıyamet gününde de en şiddetli azaba itileceklerdir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Bakara Sûresi 85.Âyet)

Ayrıca Allah’ın yasalarının geçmişte kaldığı bu devirde artık geçerliliği olmadığı gibi şeyler söylemekte kişiyi kafir yapar. Bu Kuran kıyamete kadar geçerli olan bir kitaptır.Kuranın asırlar önce bildirdiği birçok gerçek, örneğin tatlı ve tuzlu su barındıran denizlerin arasına Allah’ın bir engel koyduğu gibi birçok mucizevi açıklamanın manaları ancak günümüzde ortaya çıkmıştır. Bilimsel bulgular Kuranın bildirdiği birçok gerçeği yeni yeni keşfetmektedir. Bu da bu Kitabın kıyamete kadar geçerli olan son derece aktif bir Kitap olduğunu göstermektedir. Eğer öyle olmasaydı Kuran’ın son Kitap oluşunun bir önemi kalmazdı. İnsanı en iyi, onu yaratan bilir. Bu yüzden insan için gerekli kanunları da ancak Allah belirleyebilir. Onun yasalarının uygulanmadığı ülkelerin hali ortadadır. Ahlaksızlık ve suç patlamasının yoğun bir şekilde yaşandığı bu ülkelerde artık insanların can ve mal güvenliği kalmamıştır.

“Allah’ın kendisine okunan âyetlerini dinleyip, sonra onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta ısrar eden bütün yalancı ve günahkârların vay haline! İşte böyle kişiyi acı veren bir azapla müjdele.” (Câsiye Sûresi 7-8)

Yeryüzündeki insanlar ve hatta müslüman olduğunu söyleyenler arasında, Allah’ın ayetlerinin kendine okunduğunu işiten, sonra da onları sanki hiç işitmemiş gibi kibrinde ısrar eden ne kadar çok insan vardır?! Çünkü o ayetler, nefsinin arzularına uymuyor, alışkanlıklarına ayak uydurmuyor, batılına yardım etmiyor, şerrini tasdik etmiyor, onun yönünde gitmiyor.

TAĞUTLAR

“Dinde hiçbir zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan ayrılıp ortaya çıkmıştır. Kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa hiç kopmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah her şeyi işitir ve bilir. Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tağuttur. O da onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. İşte onlar cehennemliktirler ve onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.” (Bakara Sûresi 256-257)

Tağut, Allah’a başkaldıran, insanlar üzerinde ilahlık, rablik taslayan, yeryüzünde hükümranlık iddiasında bulunan kimselere denmektedir. Allah’ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden veya Allah’ın hükümlerinden başka hükümlerle toplumları idareye kalkışan her kimse tağut olarak nitelenmeyi hak eder. Bu kimi zaman bir yönetici olur kimi zaman askeri liderler olur. İlkelerini kurallarını, kanunlarını Allah’ın şeriatına dayandırmayan her sistem, kişi, ideoloji, gelenek tağut kapsamına girer. Günümüzdeki en yaygın tağuti sistemler demokratik ve laik rejimlerdir.

Bugün yeryüzünde insanlar kurdukları meclislerde insanların hayatları için kanunlar koyarlar, anayasalar icat ederler ve bunlara dokunulmazlık zırhı giydirirler. Oysa Allah insanın hayatı için gerekli kanunları koymuştur. Hırsızlığın, cinayetin cezalarını belirlemiş, kumarı, fuhşu, faizi, içkiyi yasaklamış ve daha bunlar gibi bir çok emirler ve yasaklardan oluşan kanunlar belirlemiştir.

Sen kalk kendini yaratana karşı, onun emirlerine kanunlarına karşı uyduruk kanunlar koy. Allah’a karşı bundan daha büyük bir küstahlık yapılabilir mi? Bu tağutları destekleyenler, daha ne kadar bu insanları desteklemeye, alkışlamaya devam edeceksiniz. Oysa hepimizin yaratıcısı olan Allah, bizlerden O’nun yasalarını yani Şeriatini benimseyip desteklememizi istemektedir. Tağutları benimsemek, onları başa geçirip, koydukları kanunlardan hoşnut olmak, onları baş tacı etmek imanı bozar. Yani sadece lafla iman ettim demekle iş bitmez. İster demokratik laik cumhuriyet rejimi olsun ister komünist rejimler veya başka tağuti düzenler olsun bütün bu tağuti düzenlerde, parti, kişi, topluluk iktidarda kim olursa olsun Allah’ın hükümlerini çiğnerler. Tağuti düzenler adeta bir dönme dolaptır, sürekli iktidarları el değiştirir fakat iktidara kim gelse sonuç değişmez ve çarkları döner durur, yine Allah’ın yasaları değil heva ve hevesin ürünü olan yasalar uygulanır. Bütün bunlar kullara kulluk düzenlerinden başka bir şey değildir ve tağuta kullukta imanı bozar.

“Sonra Biz seni de bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Bilmeyenlerin heveslerine uyma!” (Casiye Sûresi 18)

Bu ayette mesele net bir şekilde ortaya konuyor. Ya insanların keyfi arzularının peşinden gideceksiniz, ya da Allah’ın kanunlarının. Bir yanda yaratıcımız Allah’ın sistemi diğer yanda ise aciz ve zavallı insanların sistemi.

“…Allah tarafından gelen doğru bir yol üzere olmayıp, kendi keyfine uyandan daha sapık kim olabilir?…” (Kasas Sûresi 50)

“Kim de Allah’a ve peygamberine isyan eder, O’nun kanunlarını çiğnerse Allah onu içinde ebedi olarak kalacağı cehenneme sokar. Onun için aşağılayıcı bir azap vardır.” (Nisâ Sûresi 14)

“Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen kimse gibi olur mu? Onlar heveslerinin peşine düşmüşlerdir.” (Muhammed Sûresi 14)

“…Kim Allah’ın hükümlerini çiğnerse, kendine yazık etmiş olur…”
(Talâk Sûresi 1)

BEL’AMLAR
(Sahtekar din adamları)

Bel’amlarsa tağutların sağ kollarıdır. Onların vazgeçemediği yardımcılarıdır. Belamlar Allah’ın ayetlerini gizleyen manalarını bozmaya çalışan, tağuti sistemlerle uzlaşan bu görevleri için onlardan maaş alan alim ve din adamı sıfatıyla ortaya çıkan hain kişilerdir. Onlar tağutlarla işbirliği içindedirler. Tağutların Allah’ın kanunlarını çiğnemelerine, onların yerine kendi uyduruk kanunlarını uygulamalarına hiç seslerini çıkarmazlar. Allah’ın dini yerine tağuti sistemlere hizmet ederler. İşte onlar ahiretlerini satıp dünyayı alan, şereflerini satıp ateşi alan kişilerdir. Belamlar da tevbe edip hallerini düzeltmezlerse cehennemi boylayacaklardır.

Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar muhakkak ki, karınlarına ateşten başka bir şey yemezler ve kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır; onlara sadece pek elem veren bir azap vardır. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!
(Bakara Sûresi 174-175)

MÜŞRİKLER

“Andolsun ki, sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: Eğer Allah’a ortak koşarsan mutlaka amelin boşa gider. Zarara uğrayanlardan olursun.” (Zümer Sûresi 65)

“De ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım, ancak bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyediliyor. Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Vay O’na ortak koşanların haline!” (Fussilet Sûresi 6)

Müşrik, Allah’ın varlığına inandığı halde O’na şirk yani ortak koşan demektir. Bunun bir çok türü vardır. Allah kendisine ortak koşanları bu hal üzere ölmeleri halinde asla bağışlamayacaktır. Onların bütün iyi amelleri Allah’a ortak koştukları için boşa gidecektir. Onlarda sonsuza kadar cehennemde azap göreceklerdir.

“Allah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. Bunun dışında kalan şeyleri ise dilediği kimselere bağışlar. Allah’a ortak koşanlar mutlaka derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.” (Nisâ Sûresi 116)

“…Kim Allah’a ortak koşarsa şüphesiz Allah cenneti ona haram kılar. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin hiçbir yardımcıları yoktur.” (Mâide Suresi 72)

“Şüphesiz ki kitap ehlinden olsun, müşriklerden olsun, inkâr edenler, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte onlar, halkın en kötüleridir.” (Beyyine Sûresi 6)

Allah’a ortak koşanların sonsuza kadar cehennemde yanacaklarını bu ayetlerden açıkça gördük. Şimdide Allah’a nasıl ortak koşulabildiğini görmek için Tevbe Suresi 31.Âyete bakalım.

“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Oysa kendilerine sadece tek ilâh olan Allah’a kulluk yapmaları emredilmişti. Ondan başka ilah yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe Sûresi 31)

Bu ayetten insanın insanı nasıl Rab edinebildigini görmekteyiz. Hahamlarını papazlarını Rabler edinen onları ilahlaştıran kitap ehli aslında onlara bizzat tapmıyorlardı ve onları kainatın ilahı olarakta görmüyorlardı. Onları müşrik durumuna düşüren Allah’ın helallerini haram, haramlarını helal kılmalarına rağmen bu din adamlarına itaat etmeleriydi. Aynı şekilde ister yönetici, ister İslam adına çıkmış din adamı, şeyh olsun Allah’ın kanunlarına kurallarına muhalif kanun ve kurallar çıkaranlara itaat edip onları baş tacı edenler onları kendilerine Rabler edinip Allah’a ortak koşmuş olurlar. Hüküm ve hakimiyet yalnızca Allah’a has bir haktır. Allah’tan başka kimsenin kanun koyma hakkı yoktur. Her kim yalnız alemlerin Rabbine mahsus olan ‘’helal ve haram belirleme’’ hakkını kendinde görürse diliyle söylemezse bile kendini ilahlaştırmıştır. Her kim de sadece Allaha mahsus olan bu hakkı oy vererek ve ya başka bir şekilde her hangi bir kişi veya partiye verirse, o kişi veya partiyi ilahlaştırmıştır. Bu yüzden kişi, Allah’ın hükümlerinin çiğnendiği sistemlerde kesinlikle oy vermemelidir.

Diğer bir şirk türü de duada, ibadette yapılan şirktir. Müşriğin Allah’a ait bazı özellikleri, bir başka var¬lıkta da görmesi, onu Allah’a yakın saymasından kaynaklanır. Ona boyun eğer ki, kendini Allah’a daha çok yaklaştırsın. Oysa bu iyi niyet onları müşriklikten kurtarmaz.

“İyi bil ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’ndan başkasını dost edinen kimseler: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye tapıyoruz” derler…” (Zümer Sûresi 3)

İşte Allah’a yaklaşmak niyetiyle kimi putları, kimi mezarları, kimi de şeyhleri, duasında ibadetinde Allah’la arasında aracılar kılıp Allah’a ortak koşar. Müşriğin putunun illa tahtadan taştan olmasına da gerek yoktur, kimide kendine etten putlar edinir. Bunu yapanlar yaptıkları şirkleri niyetlerinin iyi olmasına güvenerek mahsurlu bir şey olarak dahi görmezler. Oysa şirklerini inkâr etmeleri onları kıyamet günü azaptan kurtaramaz.

“Bir gün onların hepsini toplarız. Sonra ortak koşanlara: “Hani iddia ettiğiniz ortaklarınız nerede?” deriz. Sonra onlar: “Rabbimiz olan Allah’a andolsun ki, biz ortak koşanlar değildik” demekten başka çare bulamazlar.” (En’am Sûresi 22-23)

Bu tür şirke bulaşanlar şunu unutmamalıdır ki, Allah kullarına yakındır, duanızda ibadetinizde araya kimseyi sokmayın, araya kimseleri karıştırmamanız sizin menfaatinize olacaktır.

“Kullarım sana Beni sorarlarsa, şüphesiz ki Ben, onlara çok yakınım. Dua edenin duasını, bana dua ettiği zaman kabul ederim. O halde onlar da benim davetime uysunlar ve Bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olsunlar.” (Bakara Sûresi 186)

“Gerçek dua yalnız O’na mahsustur. O’ndan başka dua ettikleri şeyler ise onların hiçbir dileklerine cevap veremezler. Onların hali, ağzına gelmesi için avuçlarını açıp suya uzatan kimsenin hali gibidir. Oysa su avuçlayıp almadıkça ağzına gelmez. Öyle ise kâfirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir.” (Ra’d Sûresi 14)
İnsanlar arasında Allah’a çeşitli eşler koşanlar ve bu koştukları eşleri Allah’ı sever gibi sevenler vardır. Oysa müminler en çok Allah’ı severler. Zulmedenler, azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah’ta olduğunu ve Allah’ın azabının ağır olduğunu anlayacaklarını keşke şimdiden bilselerdi!

Yorum bırakın